Sunday, November 8, 2009

Muhabbet Tohumuyken Yeşerip Aşk Meyvesi Sunan Bir Ağaç Olabilmek...

Bugün uzun zamandır arayıp da bulamadığım bir melodiyi bulunca dinlemeye koyuldum. Saatlerdir çalıyor ve beni anılardan anılara sürüklüyor gecenin (veya sabahın) 3’ü olmasına rağmen. Üstüne bir de Zozan’ın yazısı eklenince, iyice doldum ve bu vesileyle yazmaya başladım…

Altı sene önce bavulumu alıp İstanbul otobüsüne binmemi, sınırda kuyrukta saatler süren heyecanlı bekleyişi, İstanbul’a gidişimi (“gelişimi” yazmayı ne çok isterdim) ve ilk gün Cevizlibağ’da evinde kaldığım arkadaşın 17. kattaki evinin camından İstanbul’u izleyişimi hiç unutamıyorum. 17 sene sonra ailemden ve memleketimden uzakta, gurbet elde ilk kez yalnız başınaydım ve o an İstanbul beni yutacakmış gibi olmuştu. Bizim evde balkona çıkınca karşıda dağlar görünür; küçük bir yer, ufkun dağlarla sınırlıdır. İstanbul’u izlerken göz alasıya uzayan, ta ufuk çizgisine kadar devam eden ve bitmek bilmeyen bir hareketliliğin içinde olduğumu hissetmiş, korkmuş, ürkmüştüm. Çaresizlik girdabındaymışım gibime gelmişti ve gözlerim dolmuştu… Bugün annem ilk kez bana gidişimin onu nasıl etkilediğini anlattı. Anlatırken bir anda sesi titredi ve gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. “Sen daha çocuktun be, aldın bavulunu gittin gurbet ele. Elimde olsaydı, bırakır mıydım hiç? Sensizliğin acısını gömdüm içime senelerdir.” dedi ve altı sene önceki çaresizlik içinde İstanbul’u seyredişimi hatırlattı bana…

Zozan’ın yazısını okuyunca aklıma Yılmaz Erdoğan’ın Yaşayabilme İhtimali şiiri geldi. “Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan” diyor şiirde. Kendisi her neyi kastetmişse de, bu bana hep hayatımın yukarıda bahsettiğim dönemini çok güzel bir şekilde özetlenmiş hali gibi geliyor. Belki de herkesin çocuk olmaktan vazgeçtiği, vazgeçmek zorunda kaldığı an vardır ve unutmaz o anı hiçbir zaman; araya yıllar girse bile… Evet, çocuk olmaktan vazgeçtik, mecburduk çünkü. Hayallerimiz vardı, hiç de küçük olmayan hayaller. Onları gerçekleştirmek için kabuğu kırmak zorundaydık. Çocuk olmaktan vazgeçtik ama büyümek ve olgunlaşmak hiç de öyle kolay değilmiş, hiçbir zaman da olmadı zaten. Bir sürü şeyle karşılaşıyor insan; her biri bir tokat gibi değip insanı sağa sola savursa da, olgunlaşmasına, yere sağlam basmasına ve böylece hayallerine adım adım yaklaşmasına yardımcı oluyor nitekim… Ne çok düştük, ne çok üzüldük, ne çok hayal kırıklığına uğradık ve ne çok çaresizlik içinde kıvrandık. Ama her seferinde kalkmasını da bildik, yaralarımızı sarmayı öğrendik, “çaresizseniz, çare sizsiniz” lafının özünü yaşadık defalarca. Eee, çocukluk kabuğunu kırmak kolay değil. Hadi kırdın diyelim, dışarıda olup bitenlere karşı direnebilmek o kadar kolay mı? Bir tür bağışıklık sistemi geliştiriyor insan seneler geçtikçe, olaylardan olaylara sürüklendikce. Yaşanmışlardan kalkan örmeye başlıyor kendine, kazanılmışları korumak için; değnek yapıyor kendine, olası tökezlemelerde tutunabilmek için; ve farkında olmadan yeni bir insanın doğuşuna zemin hazırlıyor aynı zamanda. Bir tohumdu zamanında, ama ağaç oluveriyor zamanla ve meyve vermek için mevsimi bekliyor… Muhabbet tohumuyken yeşerip aşk meyvesi sunan bir ağaç olabilmektir belki de tüm bu uğraşıların amacı, kim bilir…

Bu süreçte önemli olan şey geçtiğin sürecin farkında olmaktır bence. Hayatımız bir bahçe, biz de çocukluk kabuğunu kırmış ve o bahçeye çiçek tohumları eken bir bahçıvan olma sorumluluğunu artık üstlenmiş bireylersek şayet, yapabileceğimiz en güzel şey sabretmesini bilmektir herhalde. “Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliği”ne itilmek yerine, kara bulutlara rağmen güneşi görmelerini sağlamaktır. Gülümseyebilmektir çiçeklere, onların mutluluğu için, onların geleceği için. Zira çiçeklerdir güneşle konuşacak olan, yerle gök arasında köprü oluşturacak olan, seni senden öteye götürecek, yaradana armağan olarak sunulacak olan… Senin bahçen, senin meyvendir. Marifet mevsimini bilmekte, sabretmekte, sahip çıkmasını bilmektedir…

Öyle işte… Burada saat sabah 4:00 oldu…

2 comments:

  1. Selam gönderiyorum sana dostum...
    Nice mevsimlere...

    ReplyDelete
  2. a.selam sis! sıra sende..
    finduk'cuk cik cuk :) özledim üleeeeyyn!

    ReplyDelete