Tuesday, November 30, 2010

Yağmur derin,yağmur görkemle düşüyor pencere pervazlarına. Kızgın öfke içinde buluşuyor beton bervazlarla. Hemen karşıda salkım söğütler soyundular bugün esen rüzgarla. Koca bir uğultuydu rüzgar, işitiyordum. Istanbulda kadıköy de esen rüzgarı andırıyordu. Ansızın baktım, üç salkım söğüt boğuşuyordu fırtınayla, vazgeçmişlerdi yapraklarından, rüzgar onları kurban edercesine savuruyordu havaya, esen yele, yerlere...ben gibiydi salkım sögüt. Feda etmişti kendisinden bir çok şeyi fırtınaya, buna mecburdu. Yoksa yaşatır mıydı rüzgar onu gelecek karda kışta. Çok mu ağırdı ince uzun yapraklar? Çok mu yük oluyorlardı kar bastırdığında? Koca gövde taşıyamıyor muydu ince uzun yapragı.Ne denilir, belki salkım sögüt olmak içindi feda edilenler...