Saturday, October 31, 2009

Sonbahari Uzun Yasayan Sehir !

Burda sanirim en uzun suren mevsim sonbahar... Geldigimden beri bir sonbahar havasidir gidiyor (ama tam anlamiylaa.. bizdeki gibi aniden kisa gecisler yada yazdan kalma gunler olmadan!)... Guzel tabikide, hem de cok guzel... hatta geldigimden beri oyle cok uzun sureli yagislar da olmadi... En kurak sonbaharini yasiyormus Londra sanirim... Ben İstanbul'un bahar gibi yumusak havasini getirdim sanirim ;)))

Fakat Istanbul'daki o bogaz havasini cok arar oldum, soyle Besiktas sahile gitmek ve cay icmek... burda Thames var, eh biraz bogazimsi bir sekilde.. ama ne suyu bizim bogaz gibi alabildigine mavi veya yesil, ne de oyle bir enginligi var ! Fakat kopru ile uzerinden karsiya gecebiliyorsunuz :)) Eglenceli bir durum...

Simdilik boyle dostlar... disari cikip size guzel fotograflar gonderecegim... Sonbahar'i uzun yasayan kentten!!! :)) simdilik kalin saglicakla...

Güz'ün Renklerini Unutmuş bir Şehre Aşk

Günaydın hepinize, saat 08:20 şu an yeni uyandım. Hemen mail başaına geçtim dolayısıyla. Size ne yazsam acaba diye düşünüyorum. Dışarda geceden beri devam eden bir yağmurun pencere camında bıraktıkları, dışarda sallanan bir kavak ağacı ve rüzgarın sesi ile gece boyunca Focuault'ın Disciple and Punish'ini okumak. Bir politicla theorist olsaydım herhalde daha farklı bir okuma yapabilirdim ama bir tarihçi kafasıyla bu metin nasıl okunmalı henüz tam netleşmiş değil.

Feyzullah dün İsveçte sonbahar diye yazmış, bilmiyorum bende Kanada'da sonbaharı mı yazsam acaba? Ağaçların tıpkı benim gibi her gün pastel renkli elbiselere büründüğünü görmek ve Istanbul'un E5 karayolunda sadece kapkara ve yer yer aşınmış asfaltı görerek geçen bunca zamanın zihinde yarattığı yokluklar. Sonbaharı ve renklerini unutmak, en azından şehrin kalabalığında kaybolup gitmiş ağaçların döktüğü rangarenk çoğuda sarıya yada kızrmızıya yada turuncuya alan yaprakların kimsece pek anımsanmaması dahası anılmıyor olması... Buna rağmen bile, bir şehri özlemek Boğazda esen bir rüzgarı iliklerinde hissetmek, dalgaların sesini duyumsamak ve nihayetinde ansızın kabaran dalganın yüzüne çarpıttığı bir iki damla su...

Evet bütün bunları yazarken aslında gözlerimi kapattım ve kendimi Dolmabahçe sahilinde hayal ettim... sizi ve sonbaharın reklerini unutmuş Istanbulu çok özledim....

Friday, October 30, 2009

İsveç'te Sonbahar Başkadır...

Şu sıralar 10 günlük bir tatil için İsveç'te, Stockholm'deyim. 29 Ekim tatilinden kaynaklanan bir günlük tatili, okul üç güne çıkardı, ben de 10 güne! :) Neyse, bu 10 günde ben de Stockholm'e gelmeyi tercih ettim. Bu yazıda da kısaca başlıkta yazdığım meseleden bahsetmeye çalışacağım.

Evet, İsveç'te sonbahar neden başkadır? :)

1) Sonbahar'da İsveç'teki ağaçların yaprakları sadece sararmaz, kırmızılaşır, kahveye çalar, turuncu olur. Ağaçlara ya da yere dökülmüş yapraklara baktığınızda sarıdan kırmızıya, açık kahverengiden, turuncuya ve koyu kahverengiye kadar farklı renklerin bir cümbüşünü görürsünüz. Gözleriniz ve gönlünüz bayram eder. :)

2) Bunun mümkün olabilmesini de yönetime borçluyuz sanırım. Sonbahar'da İsveç'te yerlere dökülen yapraklara çöp veya pislik muamelesi yapılmaz. Yapraklar yerden toplanmaz. Dolayısıyla siz de bu güzel manzarayı izleyebilme imkanına kavuşursunuz.

3) İsveç'te sonbaharda yağmur yağmaz. Ya da çok yağmaz diyelim... Ya da daha da daraltıp, sadece Stockholm için konuşsam daha doğru olur sanırım. :) Çok yağmur yağmadığı için de etraf çamur olmaz, sürekli ıslaklık içinde yürümezsiniz.


İsveç'teki sonbahara ayrı bir yer verebilmek için bu üç gerekçe bence yeterlidir. Bu demek değildir ki, sonbahar en güzel şekilde İsveç'te yaşanır. Tabii ki değil. Ama yazarın karşılaştırmalı bilgisi henüz sadece Türkiye (İstanbul) ve İsveç (Stockholm - Linköping) sonbaharlarını kapsamaktadır. Farklı ülke ve şehirlerden sonbahar tecrübelerine, katkılarına açığız; bekliyoruz. :) Zevkle dinleriz, okuruz.